İZSİZ | Ayak Sesleri ' Giriş

•••

 "Herkesin derdi kendine dağ olurmuş."

Sessizliğin ortasında bir işkence gibi damlıyordu pencereden içeriye giren yağmur suları ve iki adamın ne yapacağını bilmeden oturdukları, yüzeyi kabarmış eski masanın üzerinde, temizlenmemiş sigara külleri arasında birikmeye devam ediyordu.

Dolup taşan tavlalar, yeri gelip masaya bastırılarak söndürülmüş sigaralar ve çaresizce tutuşmuş kibrit çöpleri...

İnanç, son yarım saattir yapmak zorunda olduğu gibi, gözlerini ayırmadan izlediği arkadaşını inceledi ilgiyle.

Saatlerdir ondan, bu sessiz oturuşlarının ardından, aldığı ilk belirtiydi bu sözleri.

Birbiri ardına içilen sigaraların taciz ettiği dudakları kupkuruydu. Oval yüzüne kusursuzca işlenmiş her mimik, yaratılışları gereği kullanılmayı bekliyor, çıkık kaşlarının altına gizlenmiş çekik gözleri saatlerdir aynı yere bakıyordu.

Elini uzatıp sakince dolu kibrit kutusundan bir dal alışını izledi karşısındakinin ne yapmaya çalıştığını öğrenebilmek için. Başka türlü onu anlayabileceğini sanmıyordu. Arkadaşı sustuğunda beklemekten ve izlemekten başka ne yapacağını bilmiyordu çünkü.

Kutunun kenarındaki şerite sürterek küçük kıvılcımlarla çöpü tutuştururken yine o cümleyi bir kez daha mırıldanmıştı aynı anda.

Herkesin derdi kendine dağ olur.

Puf...

Çöpü kibrit kutusunun içine atıp hızlı bir alevin parlamasına neden oldu.

"Birikir... Birikir... dağ büyür."

Koca bir kutu kendi içinde sakladığı tek bir dalın yangınıyla parladığı gibi yanıp sönerken, İnanç onun neyden bahsettiğini artık anlayabiliyordu.

"Doğu."

Kısık gözlerin kahverengi hareleri ağır ağır ona dönerken, bir toprak gibi gizliyordu içinden neler geçirdiğini. Bu halini sevmiyordu, hem de hiç.

"O dağ yıkılıyor İnanç."

Masada duran telefon o kadar ani çaldı ki; İnanç, otuzüç yaşına yakışmayan bir korkuyla yerinde irkildi. Masanın üzerindeki boş bir iki bardağı titretecek bir ısrarla uğuldayan titreşim Doğu'nun ilgisini çekmediğinde, daha fazla sabit kalmaya sabrı gelmeyerek, uzanıp onun telefonunu eline aldı.

"Şef, arıyor."

Doğu'nun, arkasına yaslanırken içinde tuttuğu alaylı bir gülümseme göğsünü hareket ettirmiş, kısa bir nefes vermesine neden olmuştu.  İnanç, arkadaşının hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına gülmesini ve eline aldığı telefonu açışını izledi yutkunarak.

Endişeliydi. Doğu'nun, sinirlense bile asla kaybetmediği kontrolünün gizemini bilmiyordu. Bu gücü nereden buluyordu, dolan içini nereye basıl boşaltıyordu, hep merak ederdi çünkü İnanç en ufak bir sinek vızıltısında, silahını çıkarıp sinirinin sebebini ortadan kaldıracak kadar kontrolsüz biriyken o...

"Şef?"

Hoparlöre alınarak ortalarına bırakılan telefonun diğer tarafında inanılmaz bir gürültü ve kaosun sesi yükselirken en fazla ne kadar kaçabileceklerini bilmiyordu ikisi de. Oysa birkaç dakika öncesine kadar oturdukları bu yıkık dökük evdeki tek sinir bozucu şey üstlerine sıçrayan yağmurdu.

"İzinler iptal. Partinin basın sözcüsü öldü. Açık bir suikast girişimiydi, başarılı oldu. Yine."

İnanç, eli kolu bağlı ancak yüzündeki gerilen kasları ovuştururken ağzının içinden küfretti orada olduğunu karşı tarafa belli etmemek için kendini zor tutarken.

"Genel başkan üst düzey güvenlik istiyor. Yarım saat içinde parti binasında ol!"

Doğu, kapanan telefona bakarken bile tek düşündüğü olayın arkasını görmeye çalışırken bir yerde, kendi kafasına sıkılıp sıkışmayacağıydı. Ensesindeydi.

Sadece birkaç saat, hatta yarım saat bile erken gelebilseydi evine, engel olabileceği bir cinayeti dinlemek zorunda kalmayacaktı.

"Ona söyleyecek misin?"

Doğu'nun masaya yasladığı kolları gerilirken kafasını sola çevirip, yanağını omzuna yaslayarak kapının önünde, bir hayalet gibi onları izleyip duran kutuya baktı.

Bizzat koruma ekibinde bulunduğu partinin en önemli adamları, Doğu'nun bütün planlarını bozarak sırasıyla öldürülmüştü.

Mesaisi akşam dokuzda bitmiş, bütün günü sağa sola koşturmakla geçmiş ve içinde olduğu takım elbise onu boğmadan kurtulabilmek için koşa koşa geldiği evinin kapısında o kutuyu bulduğunda bir bombadan kaçar gibi topuklamak istemişti bu hayattan. Her şeyi geride bırakıp siktir olup gitmeye o kadar meraklıydı ki...

Kocaman kutu, şüphe çekecek kadar büyük, tedirgin edecek kadar hafifti. Doğu, bir saldırıya kurban gidecek kadar önemli bir hayata sahip olmadığını ama yine de Azrail'inde çevresinde gezindiğini bilerek, kontrol etmeden açmıştı kutuyu.

Küçük bir kağıt parçası, koca kutunun içine öylece atılmış bilgisayar çıktısı mürekkebiyle dikkat bile çekmekten aciz ama bu kadar önemli hissettirecek kadar güçlü müydü?

Evet. Yazanlar, ne beklediğini bile bilmediği Doğu'yu darmadağın edecek kadar güçlüydü.

"Unuttun mu... Neden unuttun?"

Doğu'nun unutmaya çalıştıkları ile hep hatrında kalmasını istediği anılar o kadar fazlaydı ki...

Hangisini soruyordu? Hangisiydi? Hangi lanetin kabusuydu kendini hatırlatmaya çalışan?

Geçmişinde o kadar çok yaşanmışlık bırakmıştı, o kadar çok şeyden kaçmıştı ki... Kafayı yiyecekti, bu hangisiydi?

"Gitmeyecek misin?"

İnanç'ın sesiyle farketmişti elleriyle, durmayan bir kargaşanın başladığı kafasını sıkıştırdığını. Saçlarını kabaca karıştırıp kafasındaki ağrıyı dağıtarak ayaklandı.

"Biri planımı bozuyor İnanç."

Oturduğu yerden sakince kalkıp hala dış kapının önünde bekleyen kutuya yürürken sesi arkadaşına yalvarıyordu, ona tam da şu an bir cevap bulması için.

"Biri, ne yaptığını bilmeden yoluma çıkıyor."

Arkasından bir boğaz temizleme sesi geldiğinde dizlerinin üzerinde çöküp kutunun üzerindeki kağıda uzanıyordu ki, ona yeni bir baş ağrısı vermekten başka bir işe yaramayan o soruyu duydu.

"Kim olduğuna dair bit tahminin var mı?"

Yoktu. Birden fazla, hatta onlarca tahmini vardı. Kimisi ölüydü, kimisi kaderinde gömülü...

Yıllar geçse de yolunun kesişeceği o kadar çok insan girip çıkmıştı ki hayatına... uyuyan devi neyin uyandırdığını düşündü.

Grup sözcüsünün öldürülmek için yeterli bir kariyer zirvesi yoktu. Sıradan bir papağan kadar eğitimli, kendini besleyen ele muhtaç bir köpek kadar sadık...

Geçen hafta , yıllar önce ölmüş olmasına rağmen ekonominin altın isimlerinden birine attığı itirafla gündeme gelmesi dışında bir vukuatı olmamıştı. Bir Yahudi tohumu taşımasıyla ve pedfiliyle suçlayıp manevi değerlerine saldırması, kulakları sağır bekleyen kendi gibi kuduz köpekleri kudurtmuş, ülke kaynarken, gündeminin birkaç günlüğüne süt liman kalmasını sağlamıştı işte.

Doğu, iftirayı da bilirdi, yalanı da. Sözcü, suçluydu. Partiye veya kendisine açılan manevi davalar da, bir pisliği koruduğu için vicdanının sesi de umrunda değildi Doğu'nun.

Siyasetten nefret ederdi. Sayılı seçeneklerin sayısız fırsatmış gibi önüne sunulduğu yönetim biçimlerinden, süslü flamalardan, sloganlardan, bağırışlardan...

Onu bu pisliğin içine çeken tek şey verdiği sözdü. Söz...

"S iktir..!"

Verdiği söz. Kendi amacıyla ortak yürüyen tek isim...

"Mahfer..." Mırıldanan dudakları arasından çıkan isim yağmurun son damlarını emecek kadar kuru bir ruhtu.

"Hadi lan ordan!" Bilinçaltının sesi gibi tersledi onu İnanç.

"Mahfer öldü, Doğu! Onu sen kendi ellerinle gömdün."

•••

Yorumlar

  1. Döktürmüşsün gene ,kafanın içinde yaşamak istiyorum 😅

    YanıtlaSil
  2. Heyecanlı bir kitaba benziyor. Giriş sahnesini okurken heyecanlandım. Okumaya doyamayacağız kesin . Bölümleri hevesle bekliyorum. 🖤👍😇

    YanıtlaSil

Yorum Gönder